İnsan Hakları
Derneği İstanbul Şubesi
Irkçılık ve
Ayrımcılığa Karşı Komisyon
28 Aralık 2012’de
87 yaşındaki Maritsa Küçük dövülerek ve bıçaklanarak öldürüldü. Amaç sadece
öldürmek olsaydı o yaşta bir kadın için anlık bir darbe, ya da ateşli bir silah
yeterliydi. Oysa Maritsa Küçük uzun süre hunharca dövüldü ve vücudu bıçakla
paramparça edildi. Otopsi raporu korkunç gerçeği tüm ayrıntılarıyla açıklıyor.
Ancak büyük bir hınç, öfke ve nefret böylesine ağır bir şiddeti açıklayabilir.
Bakmaya dayanılamayacak haldeki bedeni, sanki bir mesaj verir gibi orada
bırakıldı.
Maritsa Küçük’ün
öldürüldüğü tarihi de kapsayan, 28 Kasım 2012 ile 26 Ocak tarihleri arasında
Samatya’da başka yaşlı Ermeni kadınlara yönelik, birbirine çok benzer, ağır
şiddet içeren saldırılar yaşandı. Turfanda Aşık uzun süre hastanede yattı ve
bir gözünü kaybetti. Sultan Aykar görme kaybına uğradı.
Oysa Murat
Nazaryan şu anda sadece Maritsa Küçük cinayetinden yargılanıyor. Öte yandan
İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi, Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon
olarak mağdurların aileleriyle yaptığımız görüşmelerde kesin olan bir şey
vardı: Saldırılar gasp amaçlı değildi. Turfanda Aşık evin içine çekilerek
dakikalarca dövülmüş ama evde bir tek çekmece açılmamıştı. Maritsa Küçük’ün
evinde hiçbir arama yapılmamış, ev derli toplu bulunmuş, masanın üzerinde duran
birkaç kağıt paraya dokunulmamıştı bile.
En ilginci,
Maritsa Küçük’ün ailesi ve avukatı komisyon üyemiz Eren Keskin olay yeri tespit
tutanağına ve yerinde çekilen fotoğraflara, diğer emniyet kayıtlarına dava
açılıncaya kadar, yani tam 6 ay ulaşamadı. Çünkü savcılık dosya üzerinde
gizlilik kararı vermişti. Adli bir cinayet dosyası söz konusuyken genellikle
organize suçlarda, ya da devlet güvenliği söz konusu olduğunda başvurulan bu
uygulamaya neden gerek duyulmuştu?
Murat Nazaryan
ilk iki duruşmada konuşmadı. Yalnızca “ben kimseyi öldürmedim” demekle yetindi.
4 Kasım 2013’te görülen üçüncü duruşmada bu kez baronun avukatı değil,
Nazaryan’ın akrabalarının tuttuğu avukatın ikna edici çabalarıyla gerçekler bir
ucundan açığa çıkmaya başladı. Maritsa Küçük’ü öldürenler, üç kişiydi
Nazaryan’ı tehditle yanlarına aldılar. Üzerlerinde silah vardı. Ama “acemi işi
olsun” dediler. Önce dövmeye başladılar. Nazaryan “o zaman ağlamaya başladım”
dedi. Evdeki bir bıçağı kullandılar. Sanık, “Bıçağı ilk vurduklarında çok
korktum ve oradan kaçtım” dedi. “Eve girince parmağımı kesip fatura gibi bir
kağıt parçasına bulaştırdılar” dedi. Çetelerden bahsetti. Tehdit edildiğini,
korktuğunu o yüzden şimdiye kadar konuşmadığını söyledi.
Murat Nazaryan,
Cumhuriyet döneminde onyıllar boyunca devam eden, Anadolu’da kalan son Ermeni
ailelerinin kimi zaman evleri basılıp korkutularak, tehditle, kimi zaman mülki
amirlerin emirleriyle İstanbul’a sürgünü sırasında Yozgat’tan gelip Samatya’ya
yerleşen, yoksul ve kimsesiz, sağlık sorunları olan bir anneyle babanın
oğluydu. Annesinin akıl sağlığı yerinde değildi. Murat Nazaryan da hayata
tutunamadı. Uyuşturucu bağımlısı, ruhsal sorunları olan, belirli bir işi
olmayan, ikamet adresini veremeyen bir kişiydi. Maritsa Küçük’ün cinayetini
planlayanların kullanması için her bakımdan çok uygundu. Her şeyden önce
Ermeniydi. “Ermenilere saldıran da bir Ermeni” denilerek olayların üzerini
kapatmak böylece hiç zor olmayacaktı.
Şimdi yargıdan
beklentilerimiz var:
Murat Nazaryan’ın
verdiği yeni bilgilerin üzerine gidilmelidir. Bahsettiği çeteler
araştırılmalıdır.
Maritsa Küçük
ailesinin avukatı Eren Keskin’in talep ettiği şekilde cinayet davasının
soruşturması genişletilmelidir.
Samatya’da
gerçekleşen diğer saldırılarla ilgili soruşturma dosyaları, Maritsa Küçük
davasına dahil edilmelidir.
Murat Nazaryan
mahkemede halen korku içinde olduğunu beyan etmiştir. Sanığın kendini güvende
hissedeceği koşullar sağlanarak, vermekten korktuğu yeni bilgileri anlatması
sağlanmalıdır.
Maritsa Küçük’ün
çocukları, torunları, tüm ailesi, annelerinin, büyük annelerinin bu şekilde
öldürülmesiyle ağır bir travma yaşadı. Artık hiçbiri 28 Aralık’tan önceki insan
değil. Bu cinayet ve cinayetin işleniş şekli hepsinin hayatını bir daha geri
dönüşsüz bir şekilde ikiye böldü. Cinayetle ilgili gerçekler açığa çıkıncaya
kadar travma tüm ağırlığıyla devam edecek. Dahası, diğer Ermeni aileler de
kendilerini güvende hissetmiyorlar. Saldırıların üzerindeki bilinmezlik perdesi
kalkıncaya kadar bu güvensizlik devam edecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder