20 Kasım 2013 Çarşamba

Samatya Saldırıları Nefret Cinayeti mi? Aydınlatılsın!



İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi
Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon

28 Aralık 2012’de 87 yaşındaki Maritsa Küçük dövülerek ve bıçaklanarak öldürüldü. Amaç sadece öldürmek olsaydı o yaşta bir kadın için anlık bir darbe, ya da ateşli bir silah yeterliydi. Oysa Maritsa Küçük uzun süre hunharca dövüldü ve vücudu bıçakla paramparça edildi. Otopsi raporu korkunç gerçeği tüm ayrıntılarıyla açıklıyor. Ancak büyük bir hınç, öfke ve nefret böylesine ağır bir şiddeti açıklayabilir. Bakmaya dayanılamayacak haldeki bedeni, sanki bir mesaj verir gibi orada bırakıldı.

Maritsa Küçük’ün öldürüldüğü tarihi de kapsayan, 28 Kasım 2012 ile 26 Ocak tarihleri arasında Samatya’da başka yaşlı Ermeni kadınlara yönelik, birbirine çok benzer, ağır şiddet içeren saldırılar yaşandı. Turfanda Aşık uzun süre hastanede yattı ve bir gözünü kaybetti. Sultan Aykar görme kaybına uğradı.
Murat Nazaryan cinayetin zanlısı olarak yakalandığında basına tek kaynaktan servis edildiği belli olan haberlerin hepsinde önce Nazaryan’ın Ermeni kimliği vurgulanıyor, “Samatya saldırganı” denilerek, tüm saldırılardan sorumlu olduğu izlenimi yaratılıyor ve saldırıların “gasp” amaçlı olduğu belirtiliyordu.

Oysa Murat Nazaryan şu anda sadece Maritsa Küçük cinayetinden yargılanıyor. Öte yandan İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi, Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon olarak mağdurların aileleriyle yaptığımız görüşmelerde kesin olan bir şey vardı: Saldırılar gasp amaçlı değildi. Turfanda Aşık evin içine çekilerek dakikalarca dövülmüş ama evde bir tek çekmece açılmamıştı. Maritsa Küçük’ün evinde hiçbir arama yapılmamış, ev derli toplu bulunmuş, masanın üzerinde duran birkaç kağıt paraya dokunulmamıştı bile.

En ilginci, Maritsa Küçük’ün ailesi ve avukatı komisyon üyemiz Eren Keskin olay yeri tespit tutanağına ve yerinde çekilen fotoğraflara, diğer emniyet kayıtlarına dava açılıncaya kadar, yani tam 6 ay ulaşamadı. Çünkü savcılık dosya üzerinde gizlilik kararı vermişti. Adli bir cinayet dosyası söz konusuyken genellikle organize suçlarda, ya da devlet güvenliği söz konusu olduğunda başvurulan bu uygulamaya neden gerek duyulmuştu?

Murat Nazaryan ilk iki duruşmada konuşmadı. Yalnızca “ben kimseyi öldürmedim” demekle yetindi. 4 Kasım 2013’te görülen üçüncü duruşmada bu kez baronun avukatı değil, Nazaryan’ın akrabalarının tuttuğu avukatın ikna edici çabalarıyla gerçekler bir ucundan açığa çıkmaya başladı. Maritsa Küçük’ü öldürenler, üç kişiydi Nazaryan’ı tehditle yanlarına aldılar. Üzerlerinde silah vardı. Ama “acemi işi olsun” dediler. Önce dövmeye başladılar. Nazaryan “o zaman ağlamaya başladım” dedi. Evdeki bir bıçağı kullandılar. Sanık, “Bıçağı ilk vurduklarında çok korktum ve oradan kaçtım” dedi. “Eve girince parmağımı kesip fatura gibi bir kağıt parçasına bulaştırdılar” dedi. Çetelerden bahsetti. Tehdit edildiğini, korktuğunu o yüzden şimdiye kadar konuşmadığını söyledi.

Murat Nazaryan, Cumhuriyet döneminde onyıllar boyunca devam eden, Anadolu’da kalan son Ermeni ailelerinin kimi zaman evleri basılıp korkutularak, tehditle, kimi zaman mülki amirlerin emirleriyle İstanbul’a sürgünü sırasında Yozgat’tan gelip Samatya’ya yerleşen, yoksul ve kimsesiz, sağlık sorunları olan bir anneyle babanın oğluydu. Annesinin akıl sağlığı yerinde değildi. Murat Nazaryan da hayata tutunamadı. Uyuşturucu bağımlısı, ruhsal sorunları olan, belirli bir işi olmayan, ikamet adresini veremeyen bir kişiydi. Maritsa Küçük’ün cinayetini planlayanların kullanması için her bakımdan çok uygundu. Her şeyden önce Ermeniydi. “Ermenilere saldıran da bir Ermeni” denilerek olayların üzerini kapatmak böylece hiç zor olmayacaktı.
Şimdi yargıdan beklentilerimiz var:

Murat Nazaryan’ın verdiği yeni bilgilerin üzerine gidilmelidir. Bahsettiği çeteler araştırılmalıdır.

Maritsa Küçük ailesinin avukatı Eren Keskin’in talep ettiği şekilde cinayet davasının soruşturması genişletilmelidir.

Samatya’da gerçekleşen diğer saldırılarla ilgili soruşturma dosyaları, Maritsa Küçük davasına dahil edilmelidir.

Murat Nazaryan mahkemede halen korku içinde olduğunu beyan etmiştir. Sanığın kendini güvende hissedeceği koşullar sağlanarak, vermekten korktuğu yeni bilgileri anlatması sağlanmalıdır.

Maritsa Küçük’ün çocukları, torunları, tüm ailesi, annelerinin, büyük annelerinin bu şekilde öldürülmesiyle ağır bir travma yaşadı. Artık hiçbiri 28 Aralık’tan önceki insan değil. Bu cinayet ve cinayetin işleniş şekli hepsinin hayatını bir daha geri dönüşsüz bir şekilde ikiye böldü. Cinayetle ilgili gerçekler açığa çıkıncaya kadar travma tüm ağırlığıyla devam edecek. Dahası, diğer Ermeni aileler de kendilerini güvende hissetmiyorlar. Saldırıların üzerindeki bilinmezlik perdesi kalkıncaya kadar bu güvensizlik devam edecek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder