Sendika.org
İstanbul Halkevi 8. Olağan Genel Kurulu’na ve Adana Halkevi
Genel Kurulu’na dayanışma damgasını vurdu. İstanbul’da pek çok kurum ve örgütün
konuşmacı olarak, selamladığı genel kurulda İstanbul Halkevi Başkanı Gizem
Kutlu seçildi
İstanbul Halkevi 8. Olağan Genel Kurulu 26 Ocak Pazar günü
gerçekleşti. İstanbul Halkevi; “Yalanın, talanın, hırsızlığın, zorbalığın
karşısında halk var!” diyerek Halkevleri’nin kuruluşunun 82. yılında
gerçekleştirilecek genel kurulunun kürsüsünü mücadelenin kürsüsüne dönüştürme
çağrısı yapmıştı.
Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nde
gerçekleştirilen genel kurulda; neoliberalizmin, gericiliğin ve zorbalığın
karşısında mücadele edenler; kamusal hakları gasp edilenler, özgürlüğü elinden
alınmak istenenler, Haziran direnişçileri; demokratik kitle örgütleri, meslek
odaları ve siyasi partilerden temsilciler ortak kürsü kurdu.
İstanbul Halkevi 8. Olağan Genel Kurulu, Halkevleri Film
Atölyesi’nin hazırladığı, Haziran isyanından bugüne yaşananları konu alan
filmin gösterimiyle başladı.
Film gösterimini takip eden saygı duruşunun ardından divan
heyeti seçildi. Divan Başkanlığı’nı Doğan Halis yürüttü.
Genel Kurul kürsüsü açılmadan once İstanbul Halkevi Başkanı
Özge Ozan açılış konuşmasınıı yaptı. Özge Ozan konuşmasında “Halkevleri genel
kurulları basit bir formaliteden ötedir, halkın kürsüsüdür, mücadele edenlerin
kürsüsüdür. O yüzden bugün de böyle olmasını umuyoruz. Bundan tam iki yıl önce
İstanbul Halkevi Genel Kurulu’nda yine bir kürsü kurmuş, ismine demokrasi
kürsüsü demiştik. Çünkü o günlerde binlerce Kürt siyasetçi, yüzlerce üniversite
öğrencisi, Başbakan’ın isimlerini ağzına almaya utanmadığı Ahmet Şık ve Nedim
Şener, torba davalarla devrimciler hapishanelerdeydiler. Hayalleri için sokağa
çıkan işçiler, kentin yağmasına karşı ayağa kalkan kentliler, HES’lere, termik
santrallere karşı sokağa çıkan köylüler karşılarında bugün kavga edenlerin
ortak kolluk kuvvetlerini, zor aygıtlarını gördüler. O karanlık günlerde biz
hep bir aydınlık gördük, sokağın sesini dinledik ve sokaktaydık. İki yıl önce
bu kürsüden hep birlikte bir şey söyledik: ‘Bu mızrak bu çuvala sığmaz. Halkın
direniş eğilimleri AKP faşizmine karşı mücadelede birleşecek.’ AKP 11 yıl
boyunca neoliberal-gerici bir rejimin inşasında çok ciddi yol aldı. Ancak bu
rejimin inşasını durduracak tek bir gerçek güç var, o da halkın gücü. Ne güzel
ki tarih bize sokakların yürümekle aşındığını bir kez daha gösterdi. Bizlerin
yıllar boyunca yürüyerek aşındırdığı sokaklarda bir halk isyanı mayalandı. Ne
güzel bu salonda yaşayanlar bu isyanın onurunu yaşıyor” dedi. Ozan konuşmasının
devamında Gezi direnişinde kapatılan NTV tarih dergisine atıfta bulunarak
“Yaşarken yazıyoruz tarihi. Siyasi krizin derinleştiği bu koşullarda Haziran
isyanıyla elimize aldığımız kalemi egemenlere bırakmamak için ne yapacağımızı
konuşacağız bu kürsüde” diyerek sözü salona bıraktı.” dedi.
Nuri Günay’ın konuşmasının ardından yine Halkevleri Film
Atölyesi tarafından hazırlanan ve Halkevleri’nin tarihini anlatan bir video
gösterildi.
Video gösteriminin ardından konuşmalar devam etti. Günay’ın
ardından ilk sözü SPOD’dan (Sosyal Politikalar, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel
Yönelimler Çalışmaları Derneği) Deniz Şapka aldı. Şapka “Biz LGBTİ’ler,
heteroseksüel bireylerin yaşadığı yalan, talan, hırsızlık ve zorbalıkların yanı
sıra anayasada hiçbir hakları olmayan, cinsel kimliğinden dolayı ayrımcılığa
maruz kalan ve öldürülen insanlarız” dedi. Cinsel kimliklerinden dolayı
işyerinde baskıya uğradıklarını, sağlığa erişim noktasında homofobik ve transfobik
tavırla karşılaştıklarını söyledi. Cinsel kimliklerini ailelerine
açıklayamadıklarını da ifade eden Şapka, “2008-2013 yılları arasında 34 trans
kadın ve 5 gey arkadaşımız katledildi. Bunlar bilinen cinayetler. Bu
arkadaşlarımızın davalarını takip ediyoruz. Duruşma salonunda karşılaştığımız
psikolojik şiddetle de mücadele ediyoruz” dedi ve insan haklarına duyarlı
herkesi bu davaları takip etmeye çağırdı. Park forumlarının LGBTİ’lere
görünürlük ve taleplerini toplumsallaştırma imkanı sağladığını da belirtti.
Şapka, seçimlere giderken LGBTİ’lerin siyasi taleplerini ortak bir zeminde
buluşturmak için LGBTİ Siyasi Temsil ve Katılım Platformu kurduklarını da
söyledi.
Deniz Şapka’nın ardından İstanbul Halkevleri Tiyatro
Atölyesi Çalıştırıcısı Volkan Yosunlu söz aldı. Yosunlu, İstanbul Halkevi
bünyesinde İstanbul’daki Halkevi şubelerinin üyelerinin katılımıyla ve
tiyatrocuların çalıştırıcısı olduğu bir tiyatro faaliyetinin yürütüldüğünü
anlattı.
Yosunlu’nun ardından Nor Zartonk adına Sayat Tekir kürsüye
çıktı. Tekir, konuşmasını Ermenice ve Türkçe olmak üzere iki dilli yaptı. “Son
zamanlarda AKP ve cemaat çatışmasını görüyoruz. Ancak Hrant Dink cinayeti ve
davasında nasıl suspus olduklarını, nasıl suçlarını birlikte örttüklerini
görebiliyoruz. Ramazan Akyürek’in ya da Muammer Güler’in Hrant Dink davası
nedeniyle değil de bir yolsuzluk operasyonu sebebiyle görevlerinden alınmaları
bu ülkenin adaletinin nasıl olduğunun göstergesi. Ancak bu durum ebedi değil.
Bu gidişi düzeltecek örgütlerimiz, sendikalarımız, mahalle evlerimiz var” dedi.
Demokratikleşme adı altında içi boş, parlatılmış bir paket çıkarıldığını; ancak
bu paketi çıkaran ve Gezi Parkı’nda insanların üzerine bomba atan bu zihniyetin
barış getirmeyeceğini söyleyen Tekir, “Bu barışı biz getireceğiz, bütün halklardan
emekçilerle birlikte getireceğiz” dedi.
Geçmişte yaşanan katliamlarla yüzleşilmediği taktirde
katliamların tekrarlandığını da söylerek “Buna karşı, bu hükümeti defetmek için
bizim birlikte bir mücadele vermemiz gerekiyor” dedi. Tekir sözlerini “Evlerin,
yurtların, dünyaların ve kosmosun kardeşliği adına yaşasın halkların
kardeşliği, yaşasın birlikte mücadelemiz!” diyerek sonlandırdı.
Sayat Tekir’in ardından Kaldıraç adına Hakan Dilmeç söz
aldı. Bugün yaşanan egemenler arası kavganın temel nedenlerinin başında Taksim
ve Tahrir’de simgeleşen halk isyanlarının geldiğini söyleyen Dilmeç, “Kendi
gücümüze güvenelim” dedi. Daha fazla öne çıkmanın ve birlikte hareket etmenin
gerekliğini de vurgulayan Dilmeç, “Yaşasın devrimci dayanışma” diyerek sözlerini
sonlandırdı.
Hakan Dilmeç’in ardından Halkevleri Onursal Başkanı Abdullah
Aydın bir konuşma yaptı. Halkevleri Emekli Hakları ve Emeklilik Hakkı Atölyesi
adına konuşan Aydın, “Bugün 10 milyon emekli var. Örgütleri var. Güçlerine,
geleneklerine, birikimlerine ve mücadele tarihlerine uygun bir duruş
sergilemiyorlar. Bu suç elbette bu ülke muhaliflerinindir. O yüzden biz bu
alanı bugün benimsemeli, hep birlikte ayağa kaldırmalıyız. Bir halk hareketi
yaşamın tüm alanlarına müdahale ederek ortaya konur. Halkın hakları
mücadelesinin bütünlüğü içerisinde bunu ele almak gerekir” dedi. Aydın,
Halkevleri Emekli Hakları Atölyesi’nin tohumlarının iki Halkın Hakları
Forumu’nda atıldığını, emekli hakları için mücadele eden diğer kurumlarla
birlikte eylemler yaptıklarını da ifade etti. Önümüzdeki döneme ilişkin ise
İstanbul ve Ankara’da Halkevci emeklilerin AKP’ye seçim notu vereceğini ve
atölye olarak emekli mücadelesini anlatan bir kitapçık çıkarmak üzere
olduklarını belirtti.
Abdullah Aydın’ın konuşmasını Devrimci Sağlık İş Sendikası
üyesi olan ve Cerrahpaşa Hastanesi’nde direnen Hülya Berktaş’ın konuşması
izledi. 31 Aralık itibariyle işten çıkarıldıklarını söyleyen Berktaş,
Cerrahpaşa Hastanesi’nin bahçesinde sürdükleri direnişe çokça destek
verildiğinden söz etti. “Taşerona artık dur demek istiyoruz. Bir sabah
kalktığımızda çocuklarımızın geleceği elimizden alınmış oluyor. Taşeron
örgütlenmemizi istemiyor. O yüzden artık tüm bunlara dur demek istiyorum” dedi.
Kadınların eve kapatılmak istenmesine rağmen çadırda 8 kadının direnmekte
olduğunu da ifade etti. “İşimize geri dönene kadar, çocuklarımızın geleceğini
kazanana kadar direnmeye devam edeceğiz. O çadır bizim gururumuz, yöneticilerin
de utancı olsun. Bu direnişi sendikamızla kazanacağız” dedi. Berktaş’ın
konuşması salonda coşkuyla ve “Direne direne kazanacağız” sloganıyla
karşılandı.
Berktaş’ın ardından SODEV (Sosyal Demokrasi Vakfı) Başkanı
Erol Kızılelma kürsüye çıktı. Kızılelma, “Farklılıklarımızdan çok ortak
yönlerimiz var. Bu ortak yönlerimiz öne çıkarılmalı. Demokrasi ve özgürlük
mücadelesinin yükseldiği bugünlerde birçok platformda, yoldaşça mücadele etmek
dileğiyle genel kurulunuzu selamlıyorum” dedi.
Erol Kızılelma’nın konuşmasını ÖDP (Özgürlük ve Dayanışma
Partisi) İstanbul İl Yönetim Kurulu Üyesi Nazmi Algan’ın konuşması izledi.
“Bugünlerde çok açık bir devlet kriziyle karşı karşıyayız. Oligarşinin iç
bloğunun iyice parçalandığı, bu gerici bloktan da devrimci sosyalistlerin
yanında yer alamayacağı iki blok çıktı” diyen Algan, sosyalistlerin buna karşı
omuz omuza mücadele etmesi gerektiğini, sokakta verilecek mücadelenin önemli
olduğunu ifade etti. Ankara’da yürütülen ortak aday çalışmasının önemli bir
örnek olduğunu da konuşmasında ifade etti.
Nazmi Algan’ın ardından EHP (Emekçi Hareket Partisi)
İstanbul İl Başkanı Özge Akman söz aldı. Akman, “Bu dönem, birlikteliğimizin
daha da büyütüleceği bir dönem. Gezi direnişinden itibaren devrimcilerin
omzunda daha büyük bir yük var. Çıktığımız sokakları daha da güçlendirmek için
hep birlikte omuz omuza mücadele etmeliyiz” diyerek İstanbul Halkevi Genel
Kurulu’nu selamladı.
Akman’ın konuşmasının ardından Tek Yumruk taraftar grubu
adına İdris Akkuzu kürsüye çıktı. Akkuzu, “Her ne kadar bugün burada gönül verdiğimiz
futbol takımlarının taraftarları olarak bulunuyor olsak da bu memlekette
aklımızın almadığı, içimizin elvermediği, haksız bulduğumuz her konuda
söyleyecek sözü, direnecek gücü olan taraftar grubuyuz” dedi. Akkuzu sözlerini
“Toplumda yer alan her türlü eşitsizliğin bir anlamda temsil edildiği alanlar
olarak tribünler bizim için öncelikli mücadele alanlarımızdır. Oralarda ırkçı,
şovenist, gerici söylemler ve eylemlere tepki göstermek varoluşumuz gereğidir.
İtirazımız futbolun, emekçinin ürettiği artık değerin kapitalist tarafından
çalındığı toplumsal ilişkilerin bir parçası olmasınadır. İsyanımız futbolun,
iktidarın ve toplumsal eşitsizliklerin yeniden üretiminde kullanılan bir araç
oluşunadır. Talebimiz futbolun, devletin ve kapitalistlerin ellerinden alınıp
halka teslim edilmesi; futbolun, borsada değil, arsada oynanmasıdır” diyerek
sürdürdü.
İdris Akkuzu’nun ardından Basın İş Sendikası adına Gazeteci
Faruk Eren söz aldı. Gezi direnişi öncesinde de sonrasında da merkez medyanın
halinin içler acısı olduğunu söyleyen Eren, Gezi direnişçilerinin öfkesinin
yalnız hükümete değil, medyaya da yöneldiğini ifade etti. Daha önceleri de
medyanın yayınlarından rahatsız olanlar tarafından protesto edildiğini; ancak
halkın ilk defa medya bir haberi vermediği için, yani haber alma hakkı için
medyayı protesto ettiğini ve bunun dünyada ilk olduğunu belirtti. Eren,
konuşmasının devamında Gezi direnişi döneminde çalıştığı merkez medyada
haberleri verirken direniş, isyan kelimelerini kullanmamaları yönünde
kendilerine uyarıda bulunulduğunu; buna uygun çalışmak zorunda kalan
gazetecilerin mesai bittiğinde ise direnişe gittiğini anlattı. “Medyanın içinde
bulunduğu bu durumdan kurtulmasının, gazetecilerin editoryal bağımsızlığını
kazanmasının tek yolu sendikalaşmadır” dedi.
Faruk Eren’in ardından Gezi Hukuki İzleme Grubu’ndan Avukat
Arzu Becerik bir konuşma yaptı. Gezi Hukuki İzleme Grubu’nun Gezi direnişinden
önce ve sonra sol muhalefete yönelen yargısal baskılara ve Gezi direnişinin
ruhunu anlamaya dönük olarak kurulduğunu ifade eden Becerik, Gezi direnişine
ilişkin değerlendirmelerini de paylaştı. Son zamanlarda yargıdaki gruplar
arasında yaşanan çekişmelerin zaten bilindiğini; ancak bu üst düzey
çekişmelerin sonunda bitip yargı silahının yine devrimcilere, sol muhalefete
yöneleceğini söyledi ve “Basında AKP’ye karşı demokrat savcı olarak tanıtılmaya
çalışılan Muammer Akkaş, Gezi iddianamesini verip gitti. Halbuki Gezi’de bir
suç yok” dedi. Becerik, Gezi Hukuki İzleme Grubu’nun Gezi’nin hukuki
sonuçlarını takip etmesi, başvurular alması ve savunma üretmesinin yanı sıra
akademisyenlerle, İstanbul Tabip Odası’yla Gezi’nin ne olduğunu, nasıl
başladığını, nereye doğru evrileceğini de içeren bir rapor hazırladıklarını
belirtti.
Arzu Becerik’in konuşmasının ardından İTÜ Asistan Dayanışması
adına Aykut Kılıç söz aldı. “İki yıllık mücadelemizde Halkevleri her zaman
yanımızda oldu” diyerek sözlerine başlayan Kılıç, geçtiğimiz yıl YÖK’ün önünde
40 saatlik bir direnişle işlerine geri dönme hakkı kazandıklarını; ancak
Başbakan’ın emriyle YÖK’e müdahale edildiğini ve işlerine geri dönemediklerini
söyledi. O günden beri de mücadelelerini sürdüklerini söyleyen Kılıç, egemenler
arası çatışmayı ve AKP’nin 11 yıllık iktidarını değerlendirdiği konuşmasında
“Belki de tarihin hiçbir döneminde işyerinde, üniversitede, farklı yerlerde
sürdürülen mücadelelerin biraraya getirilmesinin ihtiyacını bu kadar
hissetmedik. Eğer bu sağlanırsa İTÜ’lü asistanların mücadelesi de layık olduğu
mertebeye kavuşacak” dedi.
Aykut Kılıç’ın ardından Sporcular Parkı Forumu’ndan Hasan
Sarıkaya söz aldı. Sarıkaya, Haziran direnişiyle birlikte ortaya çıkan doğrudan
demokrasiyi parklarda sürdüklerini anlattı.
Sarıkaya’nın ardından Öğrenci Kolektifleri adına Utku Oğul
kürsüye çıktı. Oğul “Kimi zaman kayıt parasını veremeyen velinin, kimi zaman
yoksul mahallelerde barınma hakkı mücadelesi verenlerin, kimi zaman ulaşım
hakkımızı savunurken kendi yanımızda, Gezi Parkı’nda gördüğümüz Halkevleri’yle
yan yana yürümek konusunda hiçbir zaman tereddüt etmedik, etmeyeceğiz” diyerek sözlerine
başladı. Referandum döneminde söylediklerinin ne kadar doğru olduğunun iktidar
içi çatışmayla ortaya çıktığını söyleyen Oğul, “Bu kavgayı seyretmektense bu
kavgaya müdahale etmek gerekir. Biz bunu üniversitede de sene başından beri
yaşıyoruz. AKP bu sene üniversitelerde çok etkisiz kaldı, üniversitelere adım
atamadı. Tabi ki bunun karşısında durmadık, yeni bir üniversite kurmanın
adımlarını atmaya çalıştık, çalışıyoruz” dedi.
Utku Oğul’un konuşmasını İstanbul Kent ve Barınma Hakkı
Meclisi’nden Çiğdem Çidamlı’nın konuşması takip etti. Çidamlı “Gezi Parkı’nda
ortaya çıkan isyan, kentin bundan sonra sınıf mücadelelerinin ve politik
mücadelelerin ana mecralarından bir tanesi olarak kendisini bize dayatarak
kabul ettirmesi tesadüf değildir. Dünyada nüfusun %90’ının yaşamakta olduğu
şehirlerin, sınıfsal çelişkilerin biriktiği zeminlerden biri olmasındandır”
dedi. Çidamlı sözlerini şöyle sürdürdü: “17 Aralık’tan itibaren Türkiye’de
gördüğümüz şey basit anlamda bir yolsuzluk değil, neoliberal kentin iflasıdır.
Neoliberal kentin iflası da dünya halklarına dayatılmakta olan neoliberal
yaşamın iflasıdır.” Çidamlı ayrıca kentin kendisinin kürsüde dile getirilen
biraraya gelinmesi gerektiği yönündeki fikrin gerçekleşmesinin imkanını
sunduğunu da ifade etti. 17 Aralık’tan sonra zaten bilinse de tüm kentsel yağma
projelerinin meşruluğunu yitirdiğini, bu yağmayı sürdürenlerin hiçbir
yetkisinin olamayacağını söyleyen Çidamlı, bu talan ve yağma projelerine
müdahale etmeye devam edeceklerini, İstanbul’un farklı yerlerinde kente dair
mücadele yürütenlerin biraraya gelmeye başladığını anlattı.
Çiğdem Çidamlı’nın ardından İstanbul Tabip Odası ve Taksim
Dayanışması adına Ali Çerkezoğlu söz aldı. Çerkezoğlu “Taksim Dayanışması,
mendil satan çocuğun güvenlikçiler tarafından metroya ücretsiz bindiği için
kafası yarıldığı zaman ertesi gün orada toplanan on binlerdir. Taksim
Dayanışması, karne günü Berkin’i yalnız bırakmayanlardır. Taksim Dayanışması,
kuzey ormanlarına sahip çıkanlardır; evininyıkılmasına karşı barınma hakkını savunanlardır;
forumlarda inatla direnişin ruhunu sürdürenlerdir” dedi. Konuşmasında sağlık
hakkı mücadelesine de değinerek “Sağlık hakkı mücadelesi yalnız hekimler,
sağlık çalışanları, sağlık sendikalarıyla değil; milyonlarca yurttaşın hakkına
sahip çıkarak, ‘Bu hastaneler benim. Ben müşteri değilim’ diyerek ekstra
paraları kabul etmeyen, güvenilir bir sağlık hizmetine sahip çıkan güçlü bir
muhalefetle yürütülmelidir” dedi.
Ali Çerkezoğlu’nun ardından Halkevci Kadınlar adına Nida
Karabağ bir konuşma yaptı. Karabağ, konuşmasında AKP’nin 11 yıllık iktidarı
boyunca gerçekleştirdiği tüm neoliberal saldırganlıklar karşısında;
Karadeniz’de dere başında, 4+4+4’e karşı mücadelede, evinin yıkılmasına karşı
direnişte kadınların öne çıktığını belirtti. AKP’nin kadın düşmanı ve gerici
politikalarına karşı direnen kadınların sokakları doldurdukları kürtaj
eylemleriyle Gezi direnişinin müjdecisi olduğunu da ifade etti. Karabağ,
kadınların Gezi direnişinin %52’sini oluşturduğunu, AKP’nin tacizci, tecavüzcü,
katil polisinden korkmayarak sokaklarda direndiğini; kadınların direnişin
AKP’yi korkuttuğunu, kadınlar için de artık hiçbir şeyin eskisi gibi
olmayacağını, kadın düşmanlarından hesap soracaklarını söyledi.
Kürsüde son sözü İstanbul Halkevi’nin yeni dönemde
başkanlığına aday olan Gizem Kutlu aldı. Kutlu konuşmasına “Gelecek dönemin
iktidar açısından daha da zorlu geçeceği ortadadır. Fakat Haziran’dan bugüne
meydanları boş bırakmayan, siyaset yapma hakkını temsilcilere devretmeyen,
isyanımız sandığa sığmaz diyen, ‘Seyirci değil, tarafız’ diyerek iki taraftan
da hırsızlığın, çalınan yaşamının emeğinin, yıkılan evinin, yok edilen
doğasının hesabını soracağını ilan eden milyonlar; kadın düşmanlığına, şiddete,
tacize, tecavüze, gericiliğe ‘Artık yeter’ diyen kadınlar; isyanını sokaklara,
kampüslere, hayallerini tüm yaratıcılıklarıyla duvarlara yansıtan, ‘Karanlığa
mahkum değiliz’ diyen gençler; barış, kardeşlik, eşitlik ve özgürlük için
katliamlara, baskılara rağmen direnmekten bir an olsun geri durmayan halklar
bize yeni dönemin umutla, isyanla, kazanımlarla geçeceğini müjdelemektedir”
diyerek başladı. AKP’nin yürüttüğü neoliberal, gerici tüm politikaların ve
sonuçlarının karanlık bir tabloyu değil, sürecek ve büyüyecek bir mücadeleyi
işaret ettiğini söyleyen Kutlu, “İstanbul Halkevi olarak önümüzdeki dönemde
Halkevleri’nin 82 yıllık tarihinden bugüne taşıdığımız değerler, bugün bu
kürsüde konuşulanların ışığında ve Haziran isyanının öğrettikleri ile önümüze
koyduğu sorumlulukların bilinciyle ülkenin dört bir yanında süren mücadelelere
omuz verecek, başta İstanbul olmak üzere yıkılan her evin; talan edilen
doğanın; halkın elinden alınan her kamusal alanın, çalınan yaşamlarımızın,
emeğimizin hesabını soracak, neoliberalizm ve gericiliğin karşısında halkın
zaten var olan katılım ve denetim eğilimlerini güçlendirecek şekilde halkın
hakları, demokrasi, eşitlik ve özgürlük mücadelesini büyüteceğiz” dedi.
Konuşmaların ardından genel kurul gündemine devam edilerek
çalışma raporunun, mali rapor ve tahmini bütçenin, denetleme kurulu raporunun
okunmasının ardından yönetim kurulu ibrası gerçekleşti ve önergelerin karara
bağlanmasından sonra yeni dönem yönetim kurulu seçimlerine geçildi. Oylamanın
ardından İstanbul Halkevi 2014-2016 dönemi yönetim kuruluna; Gizem Kutlu,
Hatice Allahverdi, Semra Ocak, Alaattin Timur ve Nuray Çavuş seçildi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder