Sayat TEKİR
Evrensel
Türkiye’de devam eden 30 yıllık savaşın sonra ermesi ve
çatışmasızlık sürecine girilmesi tüm halklardan emekçilerin kendilerini daha
rahat ifade edebilecekleri bir ortam yaratmıştır. Her ne kadar bu sürecin hemen
başında 1 Mayıs ve Taksim yasakları ortaya çıksa da muhalefet güçlerinin bu
yasakları er ya da geç kıracağı aşikardır.
Otuz yıldır süregelen savaşın
sonucunda Kürt sorununun inkar, imha ve asimilasyon ile çözülemeyeceği daha
fazla ortaya çıkmıştır. Bu sürecin üçte birinde tek başına iktidar olmuş AKP
konunun farklı yöntemler ile çözüleceğini artık anlamıştır. Fakat bu süreci de
yaklaşan seçimlere endeksleyen ve barış sürecinde önemli bir rol oynaması
beklenen Akil İnsanları ön seçim kampanyası olarak kullanan popülist bir
zihniyetin getireceği barış şüphesiz ki samimi değildir. Tüm halklardan
emekçilerin, kadınların, LGBT’lerin barış sürecine dahil olmaları ve bu süreci
AKP’nin insafına terk etmemeleri gerekmektedir.
Savaş politikalarıyla ortaya
çıkan astronomik askeri bütçeler nedeniyle sosyal politikaları zayıf olan bir
ülkede, her gün yediği ekmek küçülen, kısacası savaştan bulunduğu şehir ne
olursa olsun etkilenen tüm halklardan emekçi kitlelerin barış sürecine sözleri
ve talepleriyle dahil olmaları elzemdir. Türkiyeli Ermenilerin öz örgütlülüğü olan
Nor Zartonk’u temsilen katıldığım
Demokrasi ve Barış konferansında bulunmak sadece Ermeniler için değil sürecin
geneli için önemlidir. Osmanlı’nın son döneminden beri süregelen imha ve
asimilasyon politikalarının ilk kurbanlarından biri olan Ermenilerin Türkiye’de
yaşanan bu süreçten olumlu yönde etkilenecekleri aşikardır. Her ne kadar
Osmanlı Türk ve Kürt elitlerin en son barışı ve anlaşması, Osmanlı
topraklarında yaşayan Ermeni, Rum ve Süryaniler açısından pek de olumlu
sonuçlar doğurmadıysa da tabanda örülmesi gereken bu barış sürecine Ermenilerin
de dahil olması, tarihle yüzleşmek adına önemlidir.
Nor Zartonk olarak
konferans boyunca dillendirdiğimiz barış sürecinin olmazsa olmazlarından biri
olan hakikatleri arama ve yüzleşme komisyonları bu süreçte tarihle yüzleşmek
noktasından kritik bir yere sahiptir. Oluşturulacak komisyonlar sadece 30
yıllık savaş sürecindeki suçları değil bu suçlara belki de öncülük ve kanyaklık
eden Ermeni, Rum Süryani, Yahudi ve Alevilere yönelik yapılan soykırım, katliam
ve pogromları da incelemelidir. Bu katliamları incelemek ve faillerini ortaya
çıkartarak yüzleşmek, barış sürecini geciktirmek değil tam tersine yüzleşmeyi
hızlandırmak ve barışın toplumsallaşması anlamına gelmektedir. Bu katliamların
görmezden gelinmesi ve halı altına süpürülmemesi gerekmektedir zira barış,
hakikat ve yüzleşme ile gerçekleşen bir olgudur.
Birçok parti ve demokratik
kitle örgütünün katıldığı Demokrasi ve Barış Konferansı umut vermekle birlikte
esas mücadelenin konferanstan sonra sokakta emekçiler ile birlikte yapılacağı
aşikardır. Türkiye’de gerçekleşecek gerçek bir barış sadece Kürtler ve Türkler
arasında değil ezilen tüm halklardan emekçilerin sürece dahil olması ile
gerçekleşecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder